Dünyada ve Türkiye'de siyasetçiler temsil ettikleri sosyal sınıf veya belli bir radikal politika üzerinden iktidara yönetime seçilirler veya seçilemez belli bir seviyede kabul görürler.
İşçi sınıfını savunan partiler veya liderler veya sığınmacı karşıtı milliyetçi partiler ve liderer veya dindarların haklarını ve isteklerini savunan muhafazakarlar veya insanların özgürlüklerini savunan özgürlükçüler demokratlar gibi...
ERDOĞAN yıllardır her ne kadar "her yol mübahtır" siyaseti ve farklı ideoljiler arasında sıçrayarak siyaset yapsa da ülkemizde özünde kökleri itibariyle demokratik laik rejim karşıtlığından beslenen muhafazakar halk siyasetinden geliyor ve bu kesimin laik demokratik düzene karşı yaptıkları tehditler yüzünden belli bir dönem kendisi siyasi yasak da gördü ve hatta hapise girdi ve bunun sonucunda adeta bir devlet politikası olarak muhafazakarların siyasi ve diğer hakları ve özgürlükleri kısıtlan bir kesim yarattılar kendilerinden ve sonrasında yine ERDOĞAN devletten yasaklanan veya dışlanan bu dindarları daha güçlü olarak temsil ederek, ayrıca fakir kesimleri de temsil etme iddiasıyla yeniden ideolojik olarak şekillenere ilk girdiği seçimde iktidar oldu.
Peki 13 yıllık rakibi KILIÇDAROĞLU hangi kökenden geliyor ve hangi sınıfı veya kesimi temsil ediyor diye sorarsak ne tür bir cevap alacağız ona bakalım
Ve neden sürekli kaybeti KILIÇDAROĞLU?
Bunun cevabını KILIÇDAROĞLU'nun temsil ettiği şey kadar nerden geldiği yere bakarak kolayca verebiliriz? Öncelikle KILIÇDAROĞLU nereden geliyor diye bakmak lazım.
KILIÇDAROĞLU, ERDOĞAN gibi halkın tam içinden gelen biri sivil değil. Kendisi bir bürokrat yani memur.
Şu halde siyaseten beslendiği yer direkt halkın içi değil tamamen halkın belirli kesimlerini dışlayan militarist elitsit bir devlet.
Yani KILIÇDAROĞLU halkın değil, devletin gerçek bir temsilcisi. Evet, KILIÇDAROĞLU işçi sınıfı solu yani halkı değil, çokça söylenen "Eski Türkiye" nin bürokrasisini temsil ediyor. SGK'da görev alması da onu halk adamı değil, tam da gerçek bir devlet memuru bürokratı yapar ve sorun şu ki Türkiye'nin başı da maalesef uzun süredir memur kafası ile belaladır. 1960 darbesinden bu yana her 10 yılda darbe yaparka halkı dizginlemek için her türlü antidemokratik ve insan haklarına karşı devlet politikaları yürütülen bir Türkiye sözkonusu.
Darbeye sebep olan şeyleri yapanın halk ve onun önderleri olduğunu düşünen bir militarist elitist seküler bir devlet yapısı söz konusu. Bunun uygulayıcları da bürokratlar memurlar.
Halktan kopuk memurcu militarist bir devlete sebep olmuş bir siyasi tarihimiz var ve bu darbelerle şekillenen halkı hiç dinlemeyem devlet yapısı yani militarizmin şekillendirdiği bu devlet yapısı halktan tamamen uzaklaşmıştır. Bu anlamda Türk bürokrasisi halka uzaktır; halkı dinlemez ve hatta saymaz ve halka nasıl yaklaşması gerektiğini de bilmez.
0 Yorumlar